Home Sickness

homeEvinizden kilometrelerce uzağa gidiyorsunuz. Yepyeni ve bir o kadar da yabancı bir ortam. Aileniz, sevdikleriniz ve alıştığınız her şeyi arkanızda bırakıp, tek başınıza eğitim görmek üzere farklı bir kültüre giriyorsunuz. Bir anda ” buraya neden geldim” diye düşünmeye başlıyorsunuz. İşte o andan itibaren düşünebildiğiniz tek şey geri dönmek…

Endişe etmeyin, siz “ Ev Hastalığı” geçiriyorsunuz.. Ve eğer izin verirseniz kısa süre içinde geçip, gidecek…

Dünyadaki yaygın ismiyle “ Home Sickness “ tam olarak Türkçe’de Ev Hastalığı demek. Gerçekten de bir çeşit psikolojik hastalık hali. Alıştığı ortamdan uzun süre ayrı kalan kişilerde özellikle ilk bir hafta, 10 gün içinde görülen bizim tam “yoğun sıla özlemi” diye ifade edebileceğimiz bir durum. Ama sadece özlem olarak ifade etmek yetersiz kalıyor. Çünkü gerçek olan, bu özlem duygusunun yarattığı rahatsızlık ve mutsuzluk hissi.

Yurtdışına uzun süreli eğitime gidenlerde bu psikolojik durum hemen herkesin başına gelebiliyor. 17 yaşındaki bir lise öğrencisi “home sick” olabileceği gibi, 30 yaşındaki bir master öğrencisi de “ ev hastalığına” yakalanabiliyor. Yurtdışına gitmeyi çok istemiş olmanız, yıllarca Amerikan okullarında okumuş olmanız, ana diliniz gibi İngilizce biliyor olmanız bu durumu yaşamamanız için birer etken değil. Önceden uyarılmış olmanız ve böyle bir rahatsızlığı yaşamayacağınıza dair telkin yapmış olmanızda genellikle yeterli olmuyor. Gittikten sonra 10 gün içinde kendini gösteren bu ruh hali kimisinde günlerce süren ağlama krizlerine, kimisinde hiç bitmeyecekmiş gibi gelen şikayetlere, kimisinde de olayları çarpıtmalara kadar varıp, kişilerin sadece negatif gözlükler ile çevreye bakmalarını sağlayabiliyor. Ama ev hastalığına yakalananların en belirgin ortak noktası belki de gittikleri ilk günden itibaren şiddetle duydukları geri dönme arzusu.

Devamını Oku

Diğer Benzer Yazılar:


robots.txt Dosyasını Test Etme

robots.txt testi aracı, robots.txt dosyanızın sitenizdeki bir dosyaya veya dizine Googlebot’un erişimini yanlışlıkla engelleyip engellemediğini veya web’de görünmemesi gereken dosyaları Googlebot’un taramasına izin verip vermediğini gösterir. Önerilen bir robots.txt dosyasının metnini girdiğinizde bu araç bu metni, Googlebot ile aynı şekilde okur ve dosyanın etkilerini ve bulunan tüm sorunları listeler.

Bir sitenin robots.txt dosyasını test etmek için:

  1. Web Yöneticisi Araçları Ana Sayfası’nda, istediğiniz siteyi tıklayın.
  2. Site yapılandırması altında Tarayıcı erişimi‘ni tıklayın
  3. Henüz seçili değilse robots.txt testi sekmesini tıklayın.
  4. Robots.txt dosyanızın içeriğini kopyalayın ve ilk kutuya yapıştırın.
  5. URL’ler kutusunda test edilecek siteyi listeleyin.
  6. User-agen’lar listesinde istediğiniz user-agent’ları seçin.

Bu araçta yaptığınız hiçbir değişiklik kaydedilmeyecektir. Değişiklikleri kaydetmek için içerikleri kopyalamanız ve robots.txt dosyasına yapıştırmanız gereklidir.

Devamını Oku

Diğer Benzer Yazılar:


robots.txt Oluşturma Aracını Kullanarak Bir robots.txt Dosyası Oluşturma

  1. Web Yöneticisi Araçları Ana Sayfası’nda, istediğiniz siteyi tıklayın.
  2. Site yapılandırması altında Tarayıcı erişimi‘ni tıklayın.
  3. robots.txt dosyası oluşturun sekmesini tıklayın.
  4. Varsayılan robot erişiminizi seçin. Tüm robotlara izin vermenizi ve sitenize erişmesini istemediğiniz belirli botları hariç tutmak için sonraki adımı kullanmanızı öneririz. Böylece önemli tarayıcıların sitenizi taramasını yanlışlıkla engellemenizin neden olabileceği sorunları önlemiş olursunuz.
  5. Varsa, diğer kuralları belirtin. Örneğin, Googlebot’un sitenizdeki tüm dosyaları ve dizinleri taramasını engellemek için:
    1. Eylem listesinden İzin Verme seçeneğini belirtin.
    2. Robot listesinden Googlebot‘u tıklayın.
    3. Dosyalar veya Dizinler kutusuna / yazın.
    4. Ekle‘yi tıklayın. robots.txt dosyanızın kodu otomatik olarak oluşturulur.
  6. Dosyayı indirerek veya içeriği bir metin dosyasına kopyalayıp robots.txt olarak kaydederek robots.txt dosyanızı kaydedin. Bu dosyayı sitenizin en üst düzey dizinine kaydedin. robots.txt dosyası, etki alanının kök dizinine yerleştirilmeli ve “robots.txt” olarak adlandırılmalıdır. Botlar bu dosyayı yalnızca etki alanının kök düzeyinde kontrol ettiği için, alt dizinde bulunan bir robots.txt dosyası geçerli değildir. Örneğin, http://www.example.com/robots.txt geçerli bir yerdir ancak http://www.example.com/sitem/robots.txt geçerli bir yer değildir.

Devamını Oku

Diğer Benzer Yazılar:


robots.txt dosyası kullanarak sayfaları engelleme veya kaldırma

Bir robots.txt dosyası web’i tarayan arama motoru robotlarının sitenize erişimini kısıtlar. Bu botlar otomatiktir ve bir sitenin sayfalarına erişmeden önce, belirli sayfalara erişmelerini önleyen bir robots.txt dosyası olup olmadığını kontrol ederler. (Saygın robotların tümü bir robots.txt dosyasındaki yönergeleri gözetse de bazı robotlar yönergeleri farklı yorumlayabilir. Ancak, bir robots.txt dosyası dayatılamaz ve bazı spam göndericilerle diğer kötü amaçlı kişiler bu dosyayı göz ardı edebilir. Bu nedenle, gizli bilgileri şifreyle korumayı öneriyoruz.)

Yalnızca sitenizde arama motorlarının dizine eklemesini istemediğiniz içerik varsa, robots.txt dosyasına gereksinim duyarsınız. Arama motorlarının sitenizdeki her şeyi dizine eklemesini istiyorsanız, robots.txt dosyasına (boş olanına bile) ihtiyacınız yoktur.

Google, robots.txt tarafından engellenen içerik sayfalarını taramamasına veya dizine eklememesine karşın, URL’lerini web üzerindeki diğer sayfalarda bulduğu takdirde bu URL’leri dizine ekleyebilir. Sonuç olarak, sayfanın URL’si ve büyük olasılıkla bağlantı metni gibi halka açık olan veya Açık Dizin Projesi’ndeki (www.dmoz.org) başlık gibi diğer bilgiler Google arama sonuçlarında görüntülenebilir.

Bir robots.txt dosyası kullanmak için etki alanınızın köküne erişebilmeniz gerekir (emin değilseniz, web barındırıcınızdan bunu öğrenebilirsiniz). Bir alan adının köküne erişiminiz yoksa, erişimi robots meta etiketini kullanarak kısıtlayabilirsiniz.

Devamını Oku

Diğer Benzer Yazılar:


C (programlama dili)

c
AT&T Bell laboratuvarlarında, Ken Thompson ve Dennis M. Ritchie tarafından UNIX İşletim Sistemi’ ni geliştirebilmek amacıyla B dilinden türetilmiş yapısal bir programlama dilidir. Geliştirilme tarihi 1972 olmasına rağmen yayılıp yaygınlaşması Brian W. Kernighan ve Dennis M. Ritchie tarafından yayımlanan “C Programlama Dili” kitabından sonra hızlanmıştır. Günümüzde neredeyse tüm işletim sistemlerinin (Microsoft Windows, GNU/Linux, *BSD, Minix) yapımında %95′ lere varan oranda kullanılmış, halen daha sistem, sürücü yazılımı, işletim sistemi modülleri ve hız gereken heryerde kullanılan oldukça yaygın ve sınırları belirsiz oldukça keskin bir dildir. Keskinliği, programcıya sonsuz özgürlüğün yanında çok büyük hatalar yapabilme olanağı sağlamasıdır.
Programlamanın gelişim süreciyle beraber programlamanın karmaşıklaşması, gereksinimlerin artması ile uygulama programlarında nesne yönelimliliğin ortaya çıkmasından sonra C programcıları büyük ölçüde nesne yönelimliliği destekleyen bir alt küme C++ diline geçmişlerdir.
Dilin erken tarihi
C’nin ilk gelişme safhaları 1969 ile 1974 arasında AT&T Bell Laboratuvarları’nda gerçekleşti. Ritchie’ye göre, en yaratıcı devre 1972 idi. Dilin pek çok özelliği “B” adlı bir dilden türediği için, yeni dile “C” adı verildi. “B” adının kökeni konusunda ise söylentiler değişik: Ken Thompson B’nin BCPL programlama dilinden türediğini söylemektedir, ancak Thompson eşi Bonnie’nin onuruna adını Bon koyduğu bir programlama dili de geliştirmiştir.
1973’e kadar C yeterince güçlü bir hale gelmiş ve ilk başta PDP-11/20 assembly dili ile yazılan UNIX’in çekirdeğinin büyük kısmı C ile yeniden yazılmıştı.
Böylece UNIX, çekirdeği bir assembly dili ile yazılmayan ilk işletim sistemlerinden biri olmuştu.
Dilin erken tarihi
C’nin ilk gelişme safhaları 1969 ile 1974 arasında AT&T Bell Laboratuvarları’nda gerçekleşti. Ritchie’ye göre, en yaratıcı devre 1972 idi. Dilin pek çok özelliği “B” adlı bir dilden türediği için, yeni dile “C” adı verildi. “B” adının kökeni konusunda ise söylentiler değişik: Ken Thompson B’nin BCPL programlama dilinden türediğini söylemektedir, ancak Thompson eşi Bonnie’nin onuruna adını Bon koyduğu bir programlama dili de geliştirmiştir.
1973’e kadar C yeterince güçlü bir hale gelmiş ve ilk başta PDP-11/20 assembly dili ile yazılan UNIX’in çekirdeğinin büyük kısmı C ile yeniden yazılmıştı.
Böylece UNIX, çekirdeği bir assembly dili ile yazılmayan ilk işletim sistemlerinden biri olmuştu.

Diğer Benzer Yazılar:


McDonald’s

İlk McDonald’s restoranı, 1940 yılında Dick ve Mac McDonald tarafından California San Bernardino’da açıldı.
McDonald’s bugün, 118’den fazla ülkede 32.000’den fazla restoranla hizmet veriyor. Bunların 13.000’den fazlası Amerika dışında bulunuyor. Restoranların yaklaşık %70’i işletmeciler, diğerleri ise McDonald’s şirketinin kendisi tarafından çalıştırılıyor. Her gün dünyada ortalama 58 milyon insan McDonald’s restoranlarını ziyaret ediyor. Dünyadaki McDonald’s restoranlarında çalışanların sayısı ise 1,6 milyonu geçiyor. ABD’de nüfusun %98’i yılda en az bir kere McDonald’s’a gidiyor.
Dünya genelinde McDonald’s faaliyetleri, şirketin ABD’de Chicago yakınlarında Oak Brook’taki merkezinden yönetiliyor. McDonald’s’ın yine Oak Brook’ta bulunan uluslararası eğitim merkezi Hamburger Üniversitesi’nde de her yıl, dünyanın her köşesinden binlerce McDonald’s işletmeci ve çalışanı, “hamburger işi”nin inceliklerini öğreniyor.
Avustralya’dan Brezilya’ya uzanan dünyanın en büyük restoranlar zinciri McDonald’s’ın öyküsü için buraya tıklayın! MCDONALD’S STANDARTLARI
Dünyanın her köşesinden milyonlarca insanın McDonald’s’ı tercih etmesinin çok önemli bir nedeni var: McDonald’s Standartları.
McDonald’s Standartları, 1954 yılında, müşteri mutluluğuna ulaşan tek yolun, ödün verilmeyen kalite, başarılı servis ve tüm ayrıntıları kapsayan bir temizlikten geçtiğini gören Ray Kroc tarafından oluşturuldu. Ve o günden bugüne, McDonald’s sistemini geliştirmeye yönelik her adım, bu standartlar etrafında şekillendirildi, bu standartlara bağlı kalınarak atıldı. İşte McDonald’s farkını, tüm dünyadaki McDonald’s restoranlarında aynı şekilde uygulanan bu standartlar yaratır.
McDonald’s’ta kalite, ürünlerin belirlenen standartlara uygun ve en iyi malzemeler kullanılarak hazırlanması; ürünlerin sağlık ve lezzetini koruyan yöntemlerle ve gıda güvenliğini temel alan prosedürlerle müşterilere sunulması demektir.
McDonald’s’ta servis, hızlı, samimi ve naziktir. Servisin her zaman müşteri beklentilerine uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi için, ekip üyelerinden müşteri gibi düşünmeleri istenir.
McDonald’s’ta temizlik, restoranların tüm birimleri ve personelin yanı sıra restoranların yakın çevresini de kapsayan bir anlayışla ele alınır ve gerçekleştirilir. Temel hedef, McDonald’s müşterilerinin daha restorana girmeden temizliği hissetmesidir.
McDonald’s’ta değer kavramı ise taze, sıcak ve lezzetli ürünleri, müşterilere, keyif alacakları bir ortamda, mümkün olan en hoş şekilde ve en uygun fiyatlarla sunabilmek anlamına gelir. BIG MAC ENDEKSİ
Big Mac Endeksi, The Economist Dergisi tarafından takas teorisini herkes için daha anlaşılabilir kılmak amacıyla ortaya çıkarılmıştır. Bu endeksin, dünyanın hızlı servis sembolü üzerine kurulan ilk finansal gösterge olduğu söylenebilir. 1986 yılında, farklı ülkelerin para birimlerinin birbirlerine olan oranlarını gözlemlemek amacıyla oluşturulan Big Mac Endeksi, uluslarası ekonominin en eski temellerinden birine dayanıyor: Satın Alma Gücü Paritesi. Bu teoride 1 doların her ülkede aynı satın alma gücüne sahip olduğu varsayılıyor. Teorinin savunucuları, uzun dönemde her ülkede para birimlerinin alışveriş sepetlerine aynı miktarda mal dolduracak şekilde dengelenmesini bekliyorlar.
Big Mac Endeksi, dolar karşısında diğer para birimlerinin değerlerini hesaplamanın kolay bir yolu olduğunu kanıtlaması nedeniyle, kısa zamanda ekonomistler tarafından sıkça başvurulan bir endeks haline geldi.
Teoride söz konusu ‘alışveriş sepetimiz’de, McDonald’s tarafından 100’den fazla ülkede üretilen dünyaca ünlü Big Mac bulunuyor. Big Mac Satın Alma Gücü Paritesi’ne göre, dünyanın diğer ülkelerinde satın aldığınız hamburger Amerika’da aldığınız ile aynı fiyatta olmalıdır. Hamburgerlerin satış fiyatlarını karşılaştırdığımızda ise bir ülkenin para biriminin gerçek değerinin üstünde veya altında olması gerektiğini anlayabiliyoruz. Big Mac Satın Alma Paritesi, hamburgerlerin tüm ülkelerde aynı olduğunu varsaydığımız satış değeri. Örneğin, Endonezya’daki Big Mac’in yerel satış fiyatını Amerika’daki fiyata böldüğümüz takdirde bir dolar karşılığı bulduğumuz sayı 3,9 rupi.
Endeks, yıllar önce ortaya çıktığında doların satın alma gücündeki değişkenliği göstermeyi hedefliyordu. 1993’ten itibaren ise dolar karşısındaki diğer para birimlerinin de satın alma gücününde bir göstergesi olarak değiştirildi.
Big Mac Endeksi’nde bu hesaplama yapılırken fiyatların ülkelere özgü ticari yönetmelikler, satış vergileri ve gümrük bedelleri gibi birçok değişkenden etkilendiğini göz önünde bulunduruluyor ve bu teorinin yaklaşık bir değer ortaya çıkardığı kabul ediliyor. Ancak parite, tüm sofistike teorilerin yanı sıra akılda bulunması gereken bir diğer yaklaşımdır. HAMBURGER UNİVERSİTESİ
McDonald’s sistemindeki en önemli unsurlardan biri eğitimdir. McDonald’s çalışanları ve işletmecileri, sistemi en mükemmel şekilde öğrenmek üzere yoğun bir eğitim programından geçerler. Her McDonald’s işletmecisi, restoranı faaliyete geçmeden önce 8-12 aylık bir eğitim alır. Bu eğitimin son aşaması ise Chicago’daki Hamburger Üniversitesi’dir.
Hamburger Üniversitesi, McDonald’s’ın tüm dünyadaki işletmeci ve üst düzey çalışanlarının, McDonald’s ürünleri konusunda uzmanlık eğitimi aldıkları bir eğitim merkezidir. Her yıl ortalama 3000 kişinin “İleri Derecede Operasyon” kursuna katıldığı Hamburger Üniversitesi, 1961 yılında Elk Grove-Illinois’ta kurulmuştur. İlk yıllarında tek bir laboratuvarda 10 kişiye eğitim verebilen Hamburger Üniversitesi, yıldan yıla geliştirilmiştir. 1968 yılında daha modern bir binaya taşınan merkez için, ilerleyen yıllarda yeni ve büyük bir kampüs inşa edilmiştir.
Hamburger Üniversitesi, 1983 yılından bu yana, Oak Brook-Illinois’ta kurulan bu kampüste eğitim vermektedir. İçinde amfitiyatro şeklinde tasarlanmış sekiz sınıf, sekiz seminer salonu, bir kütüphane, dört tam teçhizatlı laboratuvar, iki yapay gölün yer aldığı, ağaçlar içinde, 12.000 metrekarelik bir alanda kurulu bu kampüste, McDonald’s işletmeciliği tüm yönleriyle ele alınır. Üniversitede interaktif test yönteminden simültane çeviriye kadar, modern eğitim teknolojisinin tüm olanaklarından yararlanılır. Hamburger Üniversitesi’nde eğitim veren 20 profesör, restoran yönetiminin değişik kademelerinde hizmet vermiş kişilerdir. Üniversitede ayrıca, genel merkez kadrosundan da eğitmen olarak yararlanılır.
Burada aldıkları 2 haftalık eğitimi başarıyla tamamlayarak mezun olanlar, “hamburger uzmanı” olmanın ötesinde, dünyanın her köşesinden gelen binlerce kişinin yer aldığı “büyük bir aile”yle önemli bir deneyimi paylaşma fırsatı bulurlar. TARİHÇE
İlk McDonald’s restoranı, 1940 yılında Dick ve Mac McDonald tarafından California San Bernardino’da açıldı. O zamanın modasına uygun olarak, “arabaya servis restoranı” olarak çalışmaya başlayan bu restoran uzun süre başarısını devam ettirdi. 1948’lere gelindiğinde, McDonald’s kardeşlerin artan rekabetle başa çıkabilmek için geliştirdikleri sistem, dünyanın en büyük “hızlı servis restoranı” zincirinin de doğmasına yol açtı. Kağıt bardak ve peçeteler ile servis yapmaya başlayıp, sundukları zengin menüyü hamburger, cheeseburger, patates kızartması, içecek ve tatlı ile kısıtlayarak menüdeki çeşitliliği azalttılar ve hamburgerin fiyatını yarı yarıya düşürdüler. Mutfak düzeni, az sayıda eleman ile verimli çalışma sistemi esasıyla tekrar düzenlendi. Bunun yanı sıra arabaya servis yerine, self-servis ve paket servise yöneldiler. Böylece, artık sadece gençlerin değil, çocuklu ailelerin de uğrak yeri olmaya başladılar. Kısa zamanda bu düzen ile yüksek cirolara ulaşmayı başardılar.
Kullandıkları milk-shake makine sayısını 8’den 10’a çıkarmak için, bir milk-shake makinesi satıcısı olan Ray Kroc’a başvurduklarında, Ray Kroc oldukça şaşırdı. Sadece bir restoran için 10 milk shake makinesi, inanılması güç bir kapasite anlamına geliyordu. 1950’li yılların başında Ray Kroc bu restoranı gözleri ile görmek için California’ya gitti.
Bu düzen ile çalışan restoran sisteminde potansiyel gören Kroc, McDonald’s’ın ismini kullanma hakkını aldı. Illinois’te kendi restoranını açarak ilk McDonald’s işletmecisi olan Ray Kroc, McDonald kardeşlerin kurduğu sistemin ana yapısını korudu ve bu yapıya halen McDonald’s’ın kurumsal politikasının çekirdeğini oluşturan “Kalite-Servis-Temizlik” ilkelerini ekledi.
Bunu izleyen yıllarda Ray Kroc, Amerika Birleşik Devletleri’nin dört bir köşesine yayılan bir zincir yarattı. 1961 yılında ise McDonald’s’ın tüm isim haklarını satın alarak, o zaman pek çok kişinin hayal olarak kabul ettiği hedeflerini gerçekleştirmeye yöneldi. Restoran sayısının artması ile bu zinciri tek başına yürütmektense, çok gelişmiş bir “franchising” sistemine oturtmayı tercih etti.
1965 yılında McDonald’s halka açıldı ve 1966’da McDonald’s hisseleri, New York Borsası’nda işlem görmeye başladı. Bu, artık McDonald’s’ın ülke çapında büyük bir şirket, daha önceki yıllarda önemsenmeyen hızlı servis restorancılığının ise büyük bir işkolu olduğu anlamına geliyordu.
1970’li yıllar, McDonald’s için hızlı büyüme, gelişme ve yenilenme yılları oldu. McDonald’s bu yıllarda bir yandan kendini ABD dışına taşıyıp uluslararası bir şirket kimliği kazanırken, diğer yandan da iş yaşamında kadın-erkek eşitliği, çevre kirliliği, yardıma muhtaç çocuklar gibi toplumsal konularla ilgili çalışmalar yürütmeye başladı.
1980’lere gelindiğinde, McDonald’s dünyanın en büyük şirketleri arasında yer alıyor ve hisse senetleri New York’un yanı sıra Tokyo, Paris, Münih, Frankfurt ve Toronto gibi önemli ticaret merkezlerinin borsalarında da işlem görüyordu.
1990’ların başında McDonald’s, Rusya ve Çin gibi özel bir konuma ve farklı koşullara sahip iki pazara daha girerek, “dünya markası” olduğunu bir kez daha kanıtladı.
239px-McDonalds
İlk McDonald’s restoranı, 1940 yılında Dick ve Mac McDonald tarafından California San Bernardino’da açıldı.
McDonald’s bugün, 118’den fazla ülkede 32.000’den fazla restoranla hizmet veriyor. Bunların 13.000’den fazlası Amerika dışında bulunuyor. Restoranların yaklaşık %70’i işletmeciler, diğerleri ise McDonald’s şirketinin kendisi tarafından çalıştırılıyor. Her gün dünyada ortalama 58 milyon insan McDonald’s restoranlarını ziyaret ediyor. Dünyadaki McDonald’s restoranlarında çalışanların sayısı ise 1,6 milyonu geçiyor. ABD’de nüfusun %98’i yılda en az bir kere McDonald’s’a gidiyor.
Dünya genelinde McDonald’s faaliyetleri, şirketin ABD’de Chicago yakınlarında Oak Brook’taki merkezinden yönetiliyor. McDonald’s’ın yine Oak Brook’ta bulunan uluslararası eğitim merkezi Hamburger Üniversitesi’nde de her yıl, dünyanın her köşesinden binlerce McDonald’s işletmeci ve çalışanı, “hamburger işi”nin inceliklerini öğreniyor.
MC DONALD’S STANDARTLARI
Dünyanın her köşesinden milyonlarca insanın McDonald’s’ı tercih etmesinin çok önemli bir nedeni var: McDonald’s Standartları.
McDonald’s Standartları, 1954 yılında, müşteri mutluluğuna ulaşan tek yolun, ödün verilmeyen kalite, başarılı servis ve tüm ayrıntıları kapsayan bir temizlikten geçtiğini gören Ray Kroc tarafından oluşturuldu. Ve o günden bugüne, McDonald’s sistemini geliştirmeye yönelik her adım, bu standartlar etrafında şekillendirildi, bu standartlara bağlı kalınarak atıldı. İşte McDonald’s farkını, tüm dünyadaki McDonald’s restoranlarında aynı şekilde uygulanan bu standartlar yaratır.
McDonald’s’ta kalite, ürünlerin belirlenen standartlara uygun ve en iyi malzemeler kullanılarak hazırlanması; ürünlerin sağlık ve lezzetini koruyan yöntemlerle ve gıda güvenliğini temel alan prosedürlerle müşterilere sunulması demektir.
McDonald’s’ta servis, hızlı, samimi ve naziktir. Servisin her zaman müşteri beklentilerine uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi için, ekip üyelerinden müşteri gibi düşünmeleri istenir.
McDonald’s’ta temizlik, restoranların tüm birimleri ve personelin yanı sıra restoranların yakın çevresini de kapsayan bir anlayışla ele alınır ve gerçekleştirilir. Temel hedef, McDonald’s müşterilerinin daha restorana girmeden temizliği hissetmesidir.
McDonald’s’ta değer kavramı ise taze, sıcak ve lezzetli ürünleri, müşterilere, keyif alacakları bir ortamda, mümkün olan en hoş şekilde ve en uygun fiyatlarla sunabilmek anlamına gelir.

Diğer Benzer Yazılar: